Winnicott’da Oyun ve Nesne Kullanımı

Winnicott’da Oyun ve Nesne Kullanımı

Winnicott’da Oyun ve Nesne Kullanımı

Konuşmacı: Mısra Aslı COŞKUN

Moderatör: Müge ARSLAN ÇELİK

Winnicott, bireyin psikoseksüel gelişiminde nesne ilişkisinden nesne kullanımına geçişin
önemli bir aşama olduğunu vurgulamıştır. Winnicott’a göre, bebek, önce kendisiyle annesi
arasında bir ayrım yapamaz ve annenin işlevi bebeğin gelişiminde belirleyicidir. Başka bir
deyişle bebek, yeterince iyi bir çevre sağlandığında ve annenin yeterince iyi bir şekilde
bebeğin ihtiyaçlarına yanıt vermesiyle gelişmektedir. Bebeğin büyüdüğü süreçte, geçiş
nesneleri bebeğin içsel dünyası ile dış gerçeklik arasında bir köprü kurmasına olanak sağlar ve
yaratıcılığın gelişmesinde önemli bir yer tutar. Winnicott’a göre, çocuğun sağlıklı gelişimi
için "potansiyel alan" söz konusudur. Bu alan, oyunun oynandığı, yaratıcılığın ifade edildiği
ve içsel çatışmaların işlenebildiği bir alandır. Bunun aracılığıyla çocuk, gerçekliği tanıyacak,

fantazik olanla nesnel olanı ayırt edebilecektir. Oyun, Winnicott’a göre, yalnızca çocukların
eğlencesi değil, aynı zamanda onların duygusal gelişimlerinin ve kendilik duygularının
inşasında kritik bir araçtır. Gelişimsel perspektiften ilerleyen bu kuram, çocuğun
psikoseksüelitesini annenin yeterliliği/yetersizliği gibi bir sosyolojik konum üzerinden
açıklamaktadır. Bu nedenle metinde; psikoseksüelitenin gelişimsellik basamaklarıyla ele
alınmasından ve “oyun’’ aracılığı ile anne ya da baba ile özdeşimlerden ziyade, “oyun’’un Salt
Cinsel İnşa üst okumasıyla matür seksüel kapasitenin bir tasarımsal ensesti sahnelemesi
olduğu yani bilinçdışının görünümü olduğu tartışılmıştır. Buna ek olarak, Winnicott’ın
oynamayı fantazik olanla dış gerçeklik ayrımı üzerinden açıklaması, Salt Cinsel İnşa’ya göre,
zaman-dışılık ve latent-eşcinsel işleyen endoaktivite bağlamında ele alınmıştır.

Kleinyen Psikanalitik Oyun Tekniği ve Nesne ilişkileri

Kleinyen Psikanalitik Oyun Tekniği ve Nesne ilişkileri

Kleinyen Psikanalitik Oyun Tekniği ve Nesne ilişkileri

Konuşmacı: Begüm ŞENGÜL

Moderatör: Hazal ÇELİK

Çocuk analizinin başlangıcı 1930’lara dayanır. Sigmund Freud’un “Küçük Hans” vakası ile
çalışmaları psikanalitik yöntemlerin küçük çocuklara da uygulanabilirliğine dair ipuçları
vermiştir. Erişkinlerde keşfedilmiş yıllar içinde sorgulanmış olan içgüdüsel çocukluk eğiliminin
varlığını göstermiştir. Çocuk analizinde yıllar içinde yapılan çalışmalar sonucunda bazı
yöntemler öne çıkmıştır. Bunlardan biri Melanie Klein’ın geliştirdiği çocuklarla oyun
tekniğindir. S. Freud’un bilinçdışını anlamak için rüyaları kullanması gibi, o da çocukların
oyunlarında ortaya çıkan fantazileri fark edip yorumlayarak oyun terapisinin temellerini atar.
Bu yazıda hem Klein’ın oyun tekniğini incelemek hem de nesne ilişkileri kuramını bu teknik
üzerinden gözden geçirmek amaçlanmıştır. Erişkin ile yapılan analizin çocuk ile yapılanla
teknik benzerlikleri üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Oyun kavramının psikanalizindeki
yerinin tespiti ve Salt Cinsel İnşa okuması ile tıpkı bilinçdışının bir görünümü olan erişkinin
rüyası gibi görülebileceği üzerine durulmuştur.

Fort-Da Oyunu: Aktarımda Yinelenen ve Oral Simbiyöz

Fort-Da Oyunu: Aktarımda Yinelenen ve Oral Simbiyöz

Fort-Da Oyunu: Aktarımda Yinelenen ve Oral Simbiyöz

Konuşmacı: Günay GULİYEVA

Moderatör: İrem İLHAN YÜKRÜK

Oyun ve oynamak, insan yaşamının ve gelişiminin hem yansıttığı hem de etkilediği içsel bir
parçasıdır. Winnicott’a göre oyun haz verici, beceri geliştiricidir, ego hasarının sonucu olan
kaygının işlenmesine katkıda bulunan bir araçtır. "Oynamak"ın ifade ettiği anlam, serbest
çağrışım anları ve oyuncaklarla fantezi oyunu sırasında meydana gelen düşünceler ve
düşlemlerdir. Çocuğun ilk kelimeleri ve örgütlenmiş düşüncelerinin gelişimi ile oyun zamanı
başlar ve dürtülere geniş bir boşalım alanı açılır. Freud, oyuna bir duygusal boşalım olarak
yaklaşmıştır. Kendi torununun oynadığı Fort/da oyununu gözlemlemiş ve bu oyunun çocuk
için bir işlevi olduğunu farketmiştir. Freud‘un bahsettiği oyunun amacı suçluluk hissine sebep
olan düşünce, duygu veya davranışları telafi etme, adeta olmamış gibi yaşantılamaya olanak
sağlayan yapıp-bozma (undoing) savunma mekanizması olduğunu öne sürmüştür. Psikanalitik
literatürde "oyun oynama", aktarım nevrozu içinde bastırılmış çatışmaların tekrarlandığı
dönemleri karakterize eder. Genellikle karakteristik nitelikteki fantezilerin ve çatışmaların
yeniden deneyimlendiği yoğun aktarımla birliktedir.
Aktarım ilişkisi de oyun gibi geçmiş rezonansı olan, kişinin geçmişteki ilişkilerinin tekrarıdır.
Analizanin hayatındaki önemli kişilerle olan ilişkilerindeki çatışmaların yansımasıdır ve
aktarımda yinelenen tutumlar analiz için imkan sağlar. Salt Cinsel İnşa üst okumasına göre
oyun da tıpkı aktarım, rüya, konuşma gibi bilinçdışının görünümlerinden biridir. Somut bir
geçmiş hikaye ya da gelişimsel/kronolojik bir mesele yerine zamandışı ve fantezik bir seksuel
kurguyu içerir. Fort/da oyununda uzağa gönderilen makara maternal non kapasiteyi yaratarak
kesintililiğin faili olarak imgelenen fallik imgeyi sahneye davet eder, makarayı iple kontrol
edense ben imgesidir. Özetle, Freud’a göre memeden ayrılmaya yönelik yineleme nevrozu ve
baş etmeleri içeren Fort/da oyununun, SCİ üst okumasına göre infantın kesinti yaratma
kapasitesini işaret ettiği bu yazıda ele alınacaktır.

Tekrarlayan Rüyalar ve Düş Naveli Üzerine

Tekrarlayan Rüyalar ve Düş Naveli Üzerine

Tekrarlayan Rüyalar ve Düş Naveli Üzerine

Konuşmacı: Müge ARSLAN ÇELİK

Moderatör: Hazal ÇELİK

Arzunun varsanısal doyumunun bir örneği olan ‘’rüyanın’’,
psikanalitik ilişkide, odada analizan tarafından bir nevi uyanıkken
de görülebileceğini öne sürebiliriz. Bu durum analistin kendisini
self-tasarımı imgesi konumuna sınırlamadığı takdirde,
transferansın sağladığı doyum ve analizanın hikayesini
oluştururken kullanacağı dil aracılığı ile sahnelenecektir.

Bilinçdışının görünümü olan rüyanın açık ve gizli içerikleri vardır.
Tıpkı transferansın ortada görünür olan/açık ve örtük/latent
biçimleri olabileceği gibi… Analizanın ‘’iddiasında’’; analistin bir
yandan psişesinin kurucu unsurlarından biri olması varsayımı ile
bilinç düzeyinde hayatında olan bitenler ile ilgisi olmadığının
varsayımı bir arada görülebilecektir. Örtük aktarımın çok yoğun
olarak odada çalışılmadan bırakılmasının, uyanık halde görülen
rüyaların tekrarlamasına neden olacağı akla getirilebilir. Hastanın
ensest arzu-yasak ikilisinden ötürü yansıtma başta olmak üzere
savunma mekanizmalarını da barındıran otoerotik iç işleyişi;
nonverbal, dolaylı, metaforik olmak durumundadır. O halde
nonverbal bırakılan hissiyat tekrar zuhur etmeye yazgılıdır.

Salt cinsel inşa hipotezi analizanın uyanık ve uykudaki tekrarlayan rüyalarından
uyanmasının, başka bir deyişle aktarımın tamamlanmasının, belki de düş navelinde hep
hissedilen ama bilinmeyenin tanımlanmasıyla mümkün olduğunu iddia etmektedir.

Analizanın bilince ulaşmasının yolunun, bastırılmış arzusunun verbal olmasından ve
arzusunun kendisi tarafından hold edilebilecek “latent-eşcinsel imge çalışması”
yaptırılması ile sağlanabileceğini ileri sürmektedir.

Konuşmacı: Müge ARSLAN ÇELİK

Moderatör: Hazal ÇELİK

Rüya Yorumu, Analizde İnşa ve Sembolizasyon

Rüya Yorumu, Analizde İnşa ve Sembolizasyon

Rüya Yorumu, Analizde İnşa ve Sembolizasyon

Konuşmacı: Dinç Orkun YONTAR

Moderatör: Müge ARSLAN ÇELİK

Klasik psikanalitik tedavi modeli; analizanın bastırılmış arzuları ile
birlikte hatırlanmayan, travmatik olduğu varsayılan anılarının ortaya
çıkarılmasını merkeze almaktadır. Böylece tarihsel niteliği olan bir
hikaye oluşturulacaktır. Bu amaçla serbest çağrışım tekniği ve divan
kullanılmaktadır. Rüyalar; tıpkı semptomlar, espriler, dil sürçmeleri
gibi bilinçdışı arzuyu yansıtmakta ve bizatihi doyum sağlamaktadır.
Rüyalardaki simgelere odaklanarak rüya yorumu tekniği ile Freud,
hikâyenin boşluklarını doldurarak bir anımsama yaratmaya
çalışmaktadır. Bu teknikle iç işleyişinin izinin sürülebileceği
imgelerden ziyade dışsal, nesnel, nedensel, kronolojik ve somut
niteliklerle ortaya çıkacak olan bir tarihsel gerçekliğe ulaşılabileceği
öngörülebilir. Analizde inşa; bastırılmış bilinçdışı arzunun ortaya çıkarılması ve
gerçekliği de göz ardı etmeyecek şekilde hikâyenin boşluklarının tamamlanması amacı
güdülerek yapılan, analist tarafından yürütülen bir çalışma olarak tarif edilebilir. Salt Cinsel
İnşa hipotezi ise analizanın iddiası olan, dışsal ve tarihsel gerçeklikle nitelendirmek istediği
‘’hikâyeyi’’; hastanın arzusunu dışssallaştırmasına ve yansıtmasına hizmet edecek salt
fantezik betimleme olarak okumaktadır. Bu perspektiften bakıldığında Sci rüya çalışmasında;
zamandışı, mekânsız işleyen latent- eşcinsel psikoseksüelitenin (iç işleyişin) oral, anal, ödipal
görünümlerinin bir aradalığını içeren imge çalışması yapılmasının önemli olduğunu ileri
sürmektedir.

Konuşmacı: Dinç Orkun YONTAR

Moderatör: Müge ARSLAN ÇELİK

Bir Yaz Gecesi Rüyası Kadim Bir Soru: Oyun mu, Gerçek mi?

Bir Yaz Gecesi Rüyası Kadim Bir Soru: Oyun mu, Gerçek mi?

Bir Yaz Gecesi Rüyası

Kadim Bir Soru: Oyun mu, Gerçek mi?

Bir Yaz Gecesi Rüyası romantik komedya oyunu; aşk, evlilik,
çiftlerin kavuşup kavuşmamaları konularının çevresinde
“gerçeklik” meselesini ele almaktadır. Oyunda dış gerçeklik; insan
ve arzusu arasına giren bir durum olarak saptanır ancak “çılgınlar,
aşıklar ve şairler” aracılığıyla iç gerçekliğin yani öznelliğin dışsal
gerçeği biçimlendirebileceğine dair göndermeler de mevcuttur.
Metinde insan deneyiminin en öznel hali olarak metaforize edilen
‘’aşkın’’; dış gerçekle çelişkisinin insanın kaçınılmaz trajedisi
olduğu sonucuna varılsa da, sanatsal yaratımın ya da “anlayışın”
insanın içindeki yıkıcılığı dönüştürme yolu olduğu işaret edilmiştir.

Aşkın bir nevi uyanıkken rüya görmek olduğu iması tüm oyun boyunca sürüp
gitmektedir. Şairler de benzer biçimde, önce güçlü bir hissiyata kapılan, sonra onun
sözcüklerini var eden ve hayal gücünün esiniyle harekete geçen kişiler şeklinde
resmedilirler. Lakin çılgın ya da aşıklardan ayrımları da vurgulanır. Sanatçılar
hissiyatlarını yaratımlarıyla kapsayabileceklerdir. Yine benzer biçimde işçi-oyuncular
kendilerini; kurgularına kaptırmış biçimde, izleyicilerini korkudan bayıltacak denli
ürkütücü imgelemektedirler. Bu halleriyle “sıradan insanın” trajikomedisini temsil
ederler. Metin boyunca birbirlerinin rezonansları gibi görülebilecek oyun kişileri
aracılığıyla, insanın imgeleme kapasitesi yani endo-aktivitesi araştırılmaya ve cinsel
imgeler formüle edilerek pşisenin kurucu unsuru olan latent-eşcinselliğe değinilmeye
çalışılacaktır.

Konuşmacı: Hazal ÇELİK

Edebiyatta Roman Estetiğinin Temeli Olarak Rüya

Edebiyatta Roman Estetiğinin Temeli Olarak Rüya

Edebiyatta Roman Estetiğinin Temeli Olarak Rüya

Çimen Günay-Erkol

Peter Brooks, Reading for the Plot kitabında, rüya
çözümlemelerinin öneminin altını çizerken, bu çözümlemelerin bir
metnin saklı olay örgüsünü açığa çıkarttığını ifade eder. Ben bu
konuşmada, rüyaları ve dolayısıyla rüya çözümleme pratiğini bu
açığa çıkartma çabasını da gözeterek, bir roman estetiği tartışması
içinden ele alacağım. Önce Türkiye tarihinden, eski ve çağdaş
edebiyattan örneklerle metinlerde rüyanın nasıl kullanıldığını
genel bir bakış açısı vermek üzere çerçeveleyecek, daha sonra daha
yakın inceleme yapmak amacıyla, Leyla Erbil, Latife Tekin ve
Ayfer Tunç gibi çağdaş kadın yazarların metinlerine
odaklanacağım. Kadınların metinlerinde rüyaların nasıl bir roman
estetiği oluşturduğu sorusuna bireysel/kolektif bilinçdışının
edebiyattaki farklı kullanımları ile cevap arayacağım.

Peter Brooks, Reading for the Plot: Design and Intention in
Narrative. Harvard UP, 1992.

Çimen Günay-Erkol

Freud’a Göre Rüyaların Oluşum Mekanizmaları ve Türleri

Freud’a Göre Rüyaların Oluşum Mekanizmaları ve Türleri

Freud’a Göre Rüyaların Oluşum Mekanizmaları ve Türleri

Konuşmacı: İrem İLHAN YÜKRÜK

Moderatör: Müge ARSLAN ÇELİK

Freud rüyaların, bilinçdışı arzuların doğrudan veya dolaylı olarak
doyurulmasına aracılık ettiklerini ileri sürmüştür. Her rüya;
derinlerde bir zamanlar meme ile yaşanan doyumu başka bir
deyişle “yitik cenneti” yeniden kurmaya çalışır ve düşün görünen

içeriği ruhsal işleyişin en derin katmanlarına dek uzanan
temsillerden oluşmaktadır.

Freud, “görünür düş” kavramını; rüyanın yüzeyinde görünen
materyali tanımlamak, “gizli düş düşünceleri” kavramını ise;
rüyanın altında yatan ve bilinçdışına gömülmüş olan anlamları
ifade etmek için kullanmıştır. Düşlerin görünür içeriğinin “rüya
yorumu” ile gizli içeriklerini açığa çıkarmak ve bu gizli içeriklerin
nasıl görünür içeriklere dönüştüğünü anlamak, ruhsal çalışma için
temel bir gerekliliktir.

Gizli düş düşüncelerinin görünür düşe dönüştüğü süreç “Rüya
işlemi” olarak isimlendirilmektedir. Bu proses; bilinçdışı sistemde
yer alan süreçlere dair ilk ipuçlarını sağlaması ve onların bilinçli
düşüncemizle bildiklerimizden oldukça farklı olduklarını
göstermesi açısından psikanaliz tarihinde teorik açıdan aydınlatıcı
bir öneme sahiptir. Altta yatan içerik; rüya görenin bilinçdışına ait
olup benimsenmemiş, reddedilmiştir yani bastırılmıştır. Kendisine
anlatım yolu bulabilmesi için bastırmanın gevşemesini beklemek
zorundadır. Ancak her koşulda zayıflatılmış, değiştirilmiş ve kılık
değiştirmiş olan bu içeriğin yorumlama olmaksızın ortaya
çıkarılamayacağı öngörülebilir. Yorum; görünür düşten gizli düş
düşüncelerine giden yolda önderlik edecektir.

Freud, tüm kitaba yazıt olacak şekilde "Düşlerin Yorumu"
kitabında Vergilius’un şiirinden bir atıfta bulunmuş ve şöyle
demiştir; “Düşlerin yorumu, aklın bilinçdışı etkinliklerine götüren
bir kral yoludur.” Bilinçdışı içeriğe ulaştırmayacak yorumlar, rüya

işlemine hizmet etmeye devam edecektir. Bilinçdışı içeriği; yer
değiştirme ve yoğunlaştırmalar ile sansürlenen rüya, aynı zamanda
anımsamanın da bir yolu olarak tanımlanmaktadır. Anımsama;
analistin rüya içeriğine ait simgeleri yorumlaması ile
kolaylaştırılır. Simge yorumu ve serbest çağrışım tekniğinin
birlikte kullanımı ile anımsamanın, erken dönemlere ait geri
döndürülemez bir “primal sahne”ye kadar sürdürülebileceği
düşünülmektedir.

 

 

Rüya Çalışması, Endo-aktivite, Sound ve İmge

Rüya Çalışması, Endo-aktivite, Sound ve İmge

Konuşmacı: Uğraş Erman UZUN

Moderatör: Hazal ÇELİK

Freud rüyaların yorumlanmasını bilinçdışına açılan “kral yolu”
olduğu betimlemesi ile, psikanaliz içerisinde çok önemli bir yere
yerleştirir. Rüyada simgeler aracılığıyla anımsanan bastırılmış
anıların bilinçdışı içeriğini içsel düşlemler kadar tarihsel
hakikatin yani hikayenin de oluşturduğunu ileri sürer. Rüyaya özgü
tanımlanmış işlemlerden geçerek sansürlenmiş bu bilinçdışı içerik,
analiz sürecinde rüya yorumlaması ile bilince getirilebilir. Klasik
psikanalitik rüya çalışması, anımsamanın bir yolu olarak ele
alındığında, regresyon talebi gibi de görülebilir. Geçmişi
anımsamanın ve anımsananın bilinçdışı içeriğinin yorumlandığı ve
onaylandığı hasta-analist buluşmasının, endo-aktivitenin non
verbal doğası sonucu, örtük bir aktarım-karşı aktarım ilişkisine
yazgılı olması kaçınılmazdır. Hastanın işleyişine dair ipuçları
barındıran bu ilişki, aslında analist için agresyon nesnesi olmaya
yazgılı kaderine de ışık tutabilir.

Dürtü kuramının biyoloji ile (beden-erojen bölge) kurmaya çalıştığı
ilişkinin sonucu olarak analist, bir somutlaşma çabası içerisinde
geçmişte olanların ne kadarının “gerçek” ne kadarının “fantezi”
olduğunu hesap eden konumuna sürüklenebilir. Bu aslında hastanın
nevrotik psişesinin, bir öyküde, bir geçmişte ve bir dinamik
ilişkide kurulduğuna dair anlatı talebidir. Psişenin merkezine bahsi
geçen somutluk yerine “imge” yerleştirildiğinde zaman ve mekana
simetriye olmayan bir ruhsallık anlatısı mümkün görünür.
Ruhsallığın cinselliği barındıran imgesinin de zuhur ederken bir
“sound” oluşturacağı aşikardır.

Analiz sürecindeki rüyanın, analisti endo-aktivitenin işleyişinin
imgesi olarak yerleştirmenin görünümü şeklinde ele alınması,
psikanalitik sürece ve tekniğe dair de bir çok anlaşılması zor ya da
karmaşık konuyu açıklayabilir.

 

Ustalar Köşesi

Ustalar Köşesi

Psikanaliz Çalışmaları Derneği yönetim kurulu kararıyla üyelerince seçilmiş psikanaliz kuramcı ve ustalarına ait fotoğraflar ve bilgiler içeren belgeler merkez ofiste yerini almıştır.